Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi

Şehrin en çok ziyaret edilen ve manevi yönüyle ön plana çıkan yerlerinden biridir. Hisarardı Mahallesi’nde yer alan külliye; cami, türbe, asa suyu, şadırvan, halvethane, kütüphane, dergâh konakları, dergâh haziresi ve müzeden oluşmaktadır. Bu yer halk arasında “Hz. Pir” olarak anılmaktadır. Kastamonu’nun en büyük ve en önemli inanç turizmi merkezidir. Külliyenin içerisindeki yapılar, 1450-1650 yılları arasında tamamlanmış, 19. yüzyılın sonlarında ise konaklar ve şadırvan yapıya eklenmiştir.

Cami

Caminin kitabesinde yer alan bilgiye göre, tahmini olarak 1470-1480 yıllarında yapılmış olan Seyyid Ahmet Sünneti Mescidi, III. Murat’ın hocası Şucaeddin Efendi tarafından büyütülerek bugünkü cami haline getirilmiştir. Halk tarafından “Hz. Pir Cami” olarak tanınır. Caminin sağ ön ve sol giriş tarafında iki adet halvethane bulunmaktadır. Caminin taban ve tavan kısmı ahşaptan yapılmıştır. Ancak mihrap alçı bezemelidir. Ahşap oyma tekniği ile yapılmış minber, sedef kakma ile süslenmiştir. Alınlığında, “Ya İlahi! Bize hayır kapılarını aç ve bizi başka kapılara muhtaç eyleme”, kanatlı kapı üzerinde ise “Ey bütün kapıları açan Allah! Bize hayır kapılarını aç” duaları yazmaktadır.

Minberde olduğu gibi ahşap oyma tekniği ile sedef işlemeli olarak yapılan kürsü de sanatının en güzel örneklerinden biridir. Kürsünün iç yüzeyindeki yazıdan minberin, Şeyh İsmail Kudsi Efendi’nin müridlerinden Mahkeme Kâtibi Hasan Çelebi tarafından 1051/1641 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami, 1702 yılında tamir görmüş 1778 yılında Sadrazam Mehmet Paşa, 1845 yılında ise Sultan Abdülmecid Han ve 1950 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Türbe

Şeyh Şaban-ı Velî’nin ölümünden kırk üç yıl sonra, Anadolu’daki evliyalara sonsuz saygı duyan Sadrazam Murat Paşa’nın kethüdası Ömer Bey, Şabaniyye şeyhlerinin en değerlilerinden olan beşinci postnişin Ömer Fuâdî’ye mektup göndererek Şeyh Şaban-ı Velî’ye yakışır biçimde bir türbe yapılmasını istemiştir. Günümüzde ziyaret edilen türbe kapısındaki mermer kitabede 1020/1611 yıllarında yapıldığı yazmaktadır. Sultan Ahmet’in şehzadesi Sultan Osman zamanında padişahın isteği ile yaptırılmaya başlanan, ancak Kethüda Ömer Bey, gereksiz harcamalarıyla israf ettiği gerekçesiyle Nasuh Paşa tarafından idam ettirilince yarım kalan türbe, iki yıl sonra âlimler ve halkın yardımlarıyla tamamlanabilmiştir.

Türbenin içinde 16 ahşap sanduka vardır. İkisi hariç diğerleri halifeleridir. Ortada ve diğerlerine göre daha gösterişli olan sanduka, Şeyh Şaban-ı Velî’ye aittir. Son iki sanduka, Şeyh Şaban-ı Velî’nin isimleri bilinmeyen ibrikdar ve peşkirdarına aittir. Diğer on üç sandukaya sahip kişilerin isimleri ise aşağıdaki gibidir.

Şeyh Osman Efendi, Şeyh Hayreddin Efendi, Şeyh Muhiddin Efendi, Şeyh Ömer Fuâdî Efendi, Şeyh Pir Mustafa Çelebi, Şeyh Zileli Abdurrahman Efendi, Şeyh Hafız İbrahim Efendi, Şeyh Ahmet Efendi, Şeyh Mehmet Efendi, Şeyh Hafız Mustafa Vahdet Efendi, Şeyh Abdurrahman Efendi, Şeyh Mehmet Said Efendi, Şeyh İbrahim Şevki Efendi”.

Türbe kesme taştan harçla yapılmış ve kare planlıdır. Üzerinde sekiz köşeli kasnağa oturmuş, üzeri kurşunlu tek kubbe vardır. Türbeye doğu taraftan açılan diğer kapının üzerindeki kitabede, 1028/1618 yılında Vezir Kurşuncuzade tarafından kadınlar için yaptırıldığı yazmaktadır.

Asa Suyu

Türbenin kuzeybatı köşesinde yer almaktadır. Ersil Kayası’nın taşları arasından sızarak yüzeye çıkan sudur. Bu suyun asa suyu olarak bilinmesinin nedeni, Şeyh Şaban-ı Velî’nin asasını vurduğu yerden çıktığına inanılmasıdır. Suyun tadı ve kokusu zemzem suyunu andırdığı için halk arasında “ebizemzem” olarak bilinir. Ayrıca Mehmet Feyzi Efendi söyle demiştir.

Nuh Tufanı’nda Cebrail (a.s.) Kâbe civarından dört avuç toprak alarak dünyanın dört ayrı yerine atmıştır. Bu yerlerden birisi de Hz. Pir civarıdır. Nitekim bölgenin taşlık yapısı Mekke kayalıklarına benzediği gibi Asa Suyu’ nun tat ve kokusu da zemzem ile aynıdır.

Ziyaretçiler ve Kastamonu halkı bu suya Kâbe’de çıkan zemzem suyu kadar önem vermektedirler. Asa Suyu’ nun bazı hastalıklara şifa olduğuna ya da psikolojik rahatlama sağladığına inanıldığı için, türbeyi ziyarete gelenlerin hemen hemen hepsi bu sudan içmektedir. İnsanların suyu Ramazan aylarında evlerine götürüp oruçlarını bu su ile açtıkları da bilinmektedir.

Dergâh Konakları ve Şadırvan

Külliyenin görünümünü daha da güzelleştiren dergâh evleri ya da konakları haremlik ve selamlık olmak üzere aynı planda iki bina halinde yapılmıştır. İki konağın arasında mutfak yer almaktadır. Kapı girişinin alınlığında “yediklerinizi Allah’ın zikriyle hazmediniz” anlamına gelen “ezibü taameküm bizikrillah” yazmaktadır. 1965 yılında çıkan yangında yanan mutfak kısmı dernek tarafından betonarme olarak yenilenmiştir. 1995 yılından itibaren bir süre Şeyh Şaban-ı Velî Müzesi olarak kullanılmıştır. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından devralınan konaklardan camiye yakın olanı restore edilerek Kastamonu Şeyh Şaban-ı Velî Kültür Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Müzede, Şeyh Şaban-ı Velî’nin postu, kaftanı gibi özel eşyaları ile dergâha ait çeşitli hat koleksiyonları da sergilenmektedir. Ayrıca camilerden gelen halı, kilim, seccade örnekleri, el yazması Kuranlar, sadaka taşları, şamdanlar ve diğer folklorik eserler bulunmaktadır.

Konakları, 1318/1900 yıllarında Mahmut Sırı Paşa yaptırmıştır. Maddi durumu iyi olmayan Azdavaylı bir ailenin çocuğu olan Mahmut Sırrı Paşa, askere giderken yokluk içinde yola çıkıp Kastamonu’ya geldiğinde konaklayacak yer olarak kendisine söylenen Hz. Pir Dergâhında kalmıştır. Askerlik yapacağı birliğine giderken zorluklarla karşılaşmamak için türbede dua etmiştir. Zamanın şeyhinin elini öpüp duasını alarak yola çıkmıştır. Kolay bir yolculuk geçiren Mahmut Paşa askerliğine başlamıştır. Hemen ardından İstanbul’a gönderilmiş, padişahın muhafız alayında çavuşken Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızı Prenses Fatma Hanım ile evlenmiştir. Evlendikten sonra paşalık rütbesine yükseltilmiş ve zengin olmuştur. Yaşadığı bu olayları türbeyi ziyareti ile bağdaştırdığından, konakları ahde vefa olarak yaptırmıştır. Dergâh konaklarının hemen önünde yer alan şadırvan ise Mahmut Sırrı Paşa’nın eşi Prenses Fatma Hanım adına 1318/1900 yılında yaptırılmıştır. Tek fıskiyeli çember havuzun üzerinde kubbe biçiminde demir bir kafes bulunmaktadır. Üzeri kiremitle örtülü olan ve ahşap direkler ile taşınan yedigen ahşap çatı bitki motifleri ile süslenmiştir. Direklerin iç kısmında abdest alanlar ya da dinlenmek isteyenler için sedirler yer almaktadır. Şadırvan, 1989 yılında dernek tarafından aslına uygun şekilde restore edilmiştir.

Dergâh Haziresi

Hazirede idari, ilmi, askeri ve mülki kesimden devlet büyükleri, şairler, eğitimciler, memleketin ileri gelenleri ile çeşitli tarikatlara mensup pek çok kişinin mezarı bulunmaktadır. Örneğin, külliyenin giriş kapısının solunda buradaki ilk mescidin sahibi Seyyid Ahmet Sünneti, cami kapısının hemen önünde Plevne Kuşatması kahramanlarından Kastamonu Liva Paşa Konağı’nın sahibi Taşköprülü Sadık Paşa, Kastamonu Valisi Edhem Pertev Paşa, cami ile türbe arasındaki bölümde Kastamonu valilerinden Refik Bey, vali yardımcılarından Halepli Mehmet Akil ve Konyalı Mustafa Şerif Bey, il kadısı Yanyalı İsmail Bey, ulema ve şair olanlardan Sıdık, Vasfi ve Paşazade İbrahim Bey, Safranbolulu Zühdü Bey, Ziyaiyye Medresesi müderrisi Solakzade Hafız Ahmet Ziyaeddin Efendi, il lisesini yaptıran Abdurrahman Paşa’nın oğlu Mehmet Ali Bey, Vali Mehmet Reşit Paşa’nın eşi Fatma Hanım, kız ortaokulunun sahibi Zeynep Hanım ve halkın ileri gelenlerinden birçok kişinin mezarı bulunmaktadır. Ayrıca hazire alanında örneğine çok az sayıda rastlanır saatli mezar taşı bulunmaktadır.

Türbeye Yönelik İnanışlar

Türbeyi yalnızca Müslümanların değil gayri Müslimlerin de ziyaret ettikleri Ömer Fuadi (1617)’nin “Menakıb-ı Şeyh Şaban-ı Velî ve Türbename” adlı eserinde yazmaktadır. Şeyh Şaban-ı Velî’nin türbesine adak adamayı şehir dışından gelen ziyaretçiler sıklıkla yapmaktadır. Türbeye sünnet çocukları sünnetten önce getirilip hayır duası edilir. Aynı uygulama düğünlerde gelin alındıktan sonra ve hac görevi öncesinde yapılmaktadır. Ruhsal rahatsızlıkları olanların, çocuğu olmayanların, işsizlerin, sınava girecek gençlerin de türbeye adak adadıkları ve türbede dua ettikleri bilinmektedir. Ayrıca, türbeye çocuğu olmayan kadınlar kilit kilitlemek için de gelmektedir. Kadın hamile kaldıktan sonra kırk gün içinde Şeyh Şaban-ı Velî Külliyesi’ne gelir ve burada dualar okunarak kilidini kilitler.

Efsaneler

Anadolu’nun dört manevi direği olarak bilinen Mevlâna, Hacı Bayram-ı Velî, Hacı Bektaş-ı Velî ve Şeyh Şaban-ı Velî türbelerinin bulunduğu şehirlerin hiçbir zaman düşman işgaline uğramayacağı rivayet edilir. Pakistan’daki tarikatlar arasında Halvetiler yoğunluktadır. Pakistanlı denizcilerin darda kaldıklarında Şeyh Şaban-ı Velî’den yardım istedikleri ve yardım taleplerinin karşılık bulduğu söylenir. Türbeyi ziyaret edenlerin belirli bir aradan sonra yeniden manevi bir güçle türbeye çekildikleri ve yeniden ziyaret ettiklerine inanılır.

Bir diğer efsane, konusunu Hz. Pir’in göstermiş olduğu bir kerametten alır. Honsalar Cami’nin olduğu yer, Hz. Pir’in Kastamonu’da geldiği ilk yerdir. Bu caminin karşısında da bir hamam yer alır. Bir gün hamamcı, en kıymet verdiği havluyu yıkayıp hamamın bahçesine asar ve o havlu kaybolur. Havlunun kim tarafından çalındığı araştırılırken çevre sakinlerinden biri buradan en son Hz. Pir’in geçtiğini söyler. Bu konuda üzerine iftira atılan mübarek zat ilim göstermek için geldiği bu topraklarda kerametini göstermek durumunda kalır. Hz. Pir, “sizin havlunuzu ben çalmadım, havlunuz buradan geçen ala ineğin karnındadır” der. Hakikaten de havlu ineğin karnından çıkar. Bu iftiranın akabinde Hz. Pir şu an külliyenin bulunduğu yer olan Seyit Sünneti Efendi’nin yanına gider ve oraya yerleşir. Hz. Pir’in mahalleye sitem ettiği ve bu sebeple bu mahallenin şehrin en geri kalmış mahallesi olarak anıldığı rivayet edilir.

Şeyh Şaban-ı Velî Hazretleriyle alakalı olarak Şeyhin öğrencilerinden Muhyiddin Efendi’nin anlattığı bir efsaneye göre: Hz. Pir öğrencileriyle ders yaparken Kastamonu eşrafından biri şeyhin huzuruna gelir, elini öper. Hz. Pir’den müsaade aldıktan sonra başlar anlatmaya;

Efendim, arkadaşımla yol üzerinde sahibi olduğumuz değirmenimizin taşını değiştirecektik. Yeni taşı kaldırdık tam koyacakken derenin dibine yuvarlandı. Taş çok ağır olduğundan dereden tekrar çıkarıp yerine koymamız mümkün değildi. Ne yapacağımızı düşünüp dururken, hatırımıza siz geldiniz ve “yetiş ey Şaban-ı Veli Hazretleri”, diye imdat istedik. O an bir el değirmenin taşını aşağıdan aldığı gibi getirip yerine koydu. İşte orada gördüğüm el ile bu öptüğüm el aynı eldir.”

Şeyhin öğrencilerinden Mehmet Efendi’nin anlattığı bir diğer efsaneye göre; Horasan evliyalarından biri öğrencilerine Kastamonu’da yaşayan evliyalardan biri olan Şeyh Şaban-ı Velî Hazretlerinden feyz almaları gerektiğini söyler. Öğrenciler bunun üzerine yola koyulur. Hz. Pir’e önceden malum olan bu ziyarete karşılık o da dervişlerini yanına çağırır. Durumu anlatır, Horasan’dan gelen bu öğrencilerin karşılanmasını ister ve bu öğrencilere verilmek üzere dervişlerin eline bir ayna tutuşturur. Kastamonu’dan yola çıkan dervişler bir süre sonra, Horasan’dan gelen dervişler ile karşılaşırlar ve onlara Şeyh Şaban’ın armağanı aynayı verirler. Aynayı her alan derviş aynaya baktığında Şeyh Şaban’ın tebessüm ederek kendilerine baktığını görür. Bunun üzerine Horasan’dan gelen dervişler “biz göreceğimizi gördük, anlayacağımızı anladık, Şeyh Şaban’ın teveccühlerine kavuştuk” diyerek, Kastamonu’ya gelmeden geri memleketlerine dönerler

Hz. Pir, Bolu’da Hayrettin Tokadi’nin yanında vermiş olduğu 11 yıllık hizmetinde şeyhine her sabah sıcak su hazırlar. Ama bir gece uyuyakalır. “Eyvah, ben nasıl uyurum”, diye söylenir. Tam ibrikten su akıtacağı esnada ibriği çok sıkı bir şekilde tutar ve “Allah’ım Şeyhime karşı beni utandırma” der. Döktüğünde sıcak su gelir ve bu suyun Hz. Pir’in gönül ateşinde kaynadığı, bunun üzerine icazet zamanın geldiğinin anlaşıldığı rivayet edilir.

Şeyh Şaban-ı Velî Külliyesi’ne giren bir kimsenin yedi defa sabah namazında, yedi defa da külliye içerisindeki camiye girmeden selam verdiğinde, yedinci veya sekizinci sabah “Aleykümselam!” diye kendisine cevap verildiği rivayet olunur. Şeyh Şaban-ı Velî’nin maddi durumu iyi olmayanlara, borçlulara ve hastalık ya da dert sahibi olan kişilere karşı keramet göstererek yardım ettiği bilinir.